İKİ KONSER İKİ İZLENİM
Bilindiği gibi Türkiyelilerin ‘Misafir İşçi’ olarak Almanya`ya gelişinin ellinci yılını doldurması
nedeniyle, Almanya`nın pek çok şehrinde ‘‘Göçün
Ellinci Yılı’’ kapsamında çeşitli etkinlikler
düzenleniyor. Bu bağlamda Hannover`de ‘Yakamoz
Festivali’ adı altında on gün süren edebiyat ve müzik ağırlıklı etkinlikler
gerçekleşti.
Yazıya konu olan ilk konser, Hannover Galerie
Herrenhausen`de 20 Ekim 2011 tarihinde Fazıl Say`ın Borusan Quartet ile birlikte verdiği konserdi. Festivalin
program katoloğunda Fazıl Say, star-piyanist
ve besteci olarak tanıtılıyor. Bilindiği gibi Fazıl Say, gerek Türkiye, gerekse yurtdışında verdiği sayısız konserler ve bestelediği eserleri sayesinde
kendisini ıspatlamış bir sanatçıdır. Müziğindeki derinlikli uslubu ve yeteneği
müzikbilimcilerin, müzikseverlerin gönlünde ve zihninde yer almış durumdadır.
Fazıl Say konserinde başlıca; Wolfgang Amadeus Mozart`ın La Majör piyano sonatı, ‘Divorce’ isimli kendi
piyano eseri ve Ulvi Cemal Erkin`in ‘Duyuşlar’
adlı eserinden piyano için yazılmış çeşitlemelerin yanı sıra, yine Ulvi Cemal
Erkin`in yaylı dörtlüsü için yazdığı piyano eserini seslendirdi. Fazıl Say Almanca sunumunda, ilkin konser programından ve ardından öğrenimi sırasında Almanya` da bulunduğundan
dolayı Türkiyelilerin sorunlarından haberdar olduğundan söz etti. Fazıl
Say`ın Almanca sunumundan yola çıkarak, dil
ve ‘ev sahipliği’ ilişkisi üzerine birkaç
belirleme yapmak mümkün görünüyor.
İnsanların ve toplumların birbirleriyle iletişim kurabilmesi için ortak dilin önemli
bir araç olduğunu hepimiz biliyoruz. Dildeki ortaklık, insanları ve toplumları
birbirine yaklaştırdığı gibi yabancılık,
misafirlik gibi duyguları azaltan ve hatta biraz abartarak söylersek ‘ev
sahipliğini’ hatırlatan bir özellik taşıdığını bizlere gösteriyor. Diğer yandan
klasik müziğin, insan ve toplum için ortak dil oluşturmada önemli bir etkiye
sahip olduğunu söylemek kuşku götürmez bir gerçektir. Klasik müzik belki de
insan topluluklarının en önemli ortak dilidir.
Fazıl Say, müziğindeki dünyasallık ve Almanca sunumu sayesinde ‘Misafir İşçi’likten
göçmenliğe evrilmiş Türkiyeli toplumun gelinen aşamada; edebiyat, sinema ve
müzik sayesinde yaşadıkları coğrafyada katılımcı olduklarını bize göstermiş bulunuyor. Pek tabii
biz dinleyiciler için iyi sunulmuş bir
konser sonrasında, içimizi memnuniyet ve keyif duygusu kaplarken, ifade edilmesi gereken bir konuyu da
beraberinde getiriyor.
Dil ve klasik
müziğin ‘ortaklığı’ ndan bahsederken gerek Fazıl Say`ın gerekse Ulvi Cemal
Erkin `in kimi eserlerinde folklorik öğerlere de rastlıyorsunuz. Bestecilerin
de yaşadıkları coğrafyanın kültürel etkilenmeleri
içerisinde olmaları kaçınılmazdır. Hatta bestecilerin eserlerinde, folklorik
öğelere de yer vermesi mümkün görünüyor. Sözü edilen tespit, çoğunlukla müzik
tarihi kitapları ve çeşitli makalelerde yerini zaten almıştır. Doğaldır ki; bu olgu sanatın her alanında görülen bir
durumdur. Buradan hareketle söylenebilir
ki folklorik öğeler taşıyan bir müzik eseri, klasik müzik disiplininde icra
edildiği zaman o eser dünyasallaşmıştır artık. Tıpkı Aşık Veysel`e ithafen
yazdığı ‘Kara Toprak’ adlı piyano eserini dünyanın dört bir tarafında seslendirdiği gibi.
Paylaşmak istediğim ikinci konser ise; Taner Akyol ile
yapılan sohbetli konser idi. Etkinlik Hannover Müzik Yüksekokulu`nda 22 Ekim
2011 tarihinde gerçekleşti. Konserin sohbet ve sorular kısmını İstanbul`da
yaşamını sürdüren Alman etnomüzikolog Martin Greve gerçekleştirdi. Bir besteciyi ya da müzisyeni tanıyabilmek
için bir müzikolog alanı gereği; kimlik,
aitlik duygusu, yerellik, toplumsal koşullar ve benzeri kavramlarla birlikte meseleyi
ele almaya çalışır.Taner Akyol Türkiye`de müzik öğreniminin yanı sıra Berlin
Hanns Eisler Müzik Akademisi`nde kompozisyon eğitimi almış bir müzisyen.
Kompozisyon eğitimi sırasında atonal (on iki ton tekniği) orkestra yazımını
öğrenen Taner Akyol, daha sonra bu
alanda da eserler vermeye başlamış ve de kimi eserleri ödüle layık görülmüş.
Etkinliğin sohbet kısmına geçmeden önce Taner Akyol`un yaylı dörtlüsü ve bağlama için
yazdığı eserinden bir bölüm sunuldu. Anlaşıldığı üzere geleneksel Anadolu
müziğini atonal müzik anlayışıyla buluşturma amacı gütmüş. İlginç olanı
ise; hayat hikayesinden söz ederken
ömründe atonal müziğin herhangi bir örneğini hiç duymamışken, gördüğü eğitimi sayesinde atonal orkestra eserlerlerin iyi temsilsilcilerinden biri olarak biliniyor.
Diğer sanat alanlarında da olduğu gibi müzikte de
deneysel öğeler taşıyan besteler, çalışmalar mevcuttur. Taner Akyol geleneksel Anadolu müziğini,
klasik müzik ve atonal müzik disiplininde buluşturarak hatırı sayılır çaba
göstermiş ve görünen o ki; gelecekte de adını duyuracak başka eserlere rastlayacağız. Kanımca Taner Akyol`un ayırt edici bir diğer
özelliği de müziğinde toplumsal duyarlılığın öğelerine rastlanılmasıdır. Kendisi ile yapılan sohbette
1996 tarihinde Türkiye`de ölüm oruçlarında hayatını kaybeden insanlara ithafen
bestelediği ‘Hapisteler Ama’ adlı Mevlana şiiri mevcut. Gene gözaltında
kayıplar için İbrahim Karaca`nın ‘Göçmen Kuşlar’ adlı şiiri ve Pir Sultan
Abdal`ın daha önce bestelenmemiş şiirleri de var.
Taner Akyol sohbet sırasında önemli bir vurguda
bulunuyor: Farklı müzik türlerinin ve onun enstrümanlarının birbiriyle
kıyaslanmasının doğru olmadığını söylerken, her birinin ayrı ayrı işleve sahip
olduğunu ve bundan dolayı farklı ihtiyaçlar sonucunda ortaya çıktığını
belirtiyor. Teknik terimiyle söylersek; geleneksel halk müziği yatay, klasik
müzik ise dikeydir.
İster müzik alanında
isterse sanatın diğer alanlarında olsun; onun nitelikli örneklerinin
hayatımıza zenginlik ve derinlik kattığı kabul edilir. Bu nedenle sanat, insan yaşamında dahası insanın
kültürel gelişiminde çok önemli bir yere sahiptir. Bu belirlemenin yanı sıra
sanatın toplumsal koşul ve etkilerden de bağımsız olmadığını, tam tersine
toplumsal koşullarla iç içe olduğunu söylememiz gerekmektedir.
Anlatılmaya çalışılan ‘‘Misafir İşçi’’likten göçmenliğe evrilen
yaşamlarında Türkiyelilerin Almanya`da; siyaset,
ekonomi, sanat gibi yaşamın çeşitli alanlarında varlıklarını sürdürmenin yanı
sıra, yarınlara da iz bırakmanın çabası içerisinde olduklarını kavrıyorsunuz!
Özden Çiçek
11.11. 2011 / Hannover