ONUNCU YILIN ARDINDAN


İstanbul`dan ayrı düşeli tam tamına on yıl olmuş! Klişe söylemle ne çabuk geçmiş desem de 31`e on eklenince 41. yaşın demindeyim. İlk geldiğim 9 Eylül gününü dün gibi hatırlarım, yeni bir başlangıca ‘merhaba’ dediğim günü... İlkleri, yenilikleri, hele hele dönüm noktalarını kim  hatırlamaz ki? Gezip gördüklerimi değil, bende bıraktığı izlenimleri, değişikleri ve yenilikleri anlatmak isterim bu yazı sayesinde .
En başta kültürel olarak zenginleşmek en kaçınılmazı, haritada sadece ismini bildiğim ülkelerin insanlarıyla tanışıyor olmak ve hatta o ülkelere küçük gezintiler yaparcasına başka kültürleri tanımak güzel şey. Sonra başka bir dilin yani  Almanca`nın hayatıma girişi bambaşka bir durum. Yabancı dilde rüya görmeyi kurgulamak bile mümkün olmazken, o dile yaklaşmak ve her yaklaştığında bir başka pencerenin aralandığını bilmek muazzam bir zenginlik .
 Diğer yandan mesleki olarak kendime olanaklar sağlamak için didinmek hiç kolay olmasa da, çabayı elden bırakmamak ise en değerli olanı. Kendini gerçekleştirebilme insanın en üst sırada bulunan ihtiyaçlarından birisi, Almanya`da buna yer bulabilmek bir o kadar da anlamlı. Tesadüf bu ya müziğin ötesinde dostluğu da harmanladığımız müzisyen arkadaşım Ersen`le de 9 Eylül`de kesişti yollarımız. 
 

Sinemanın, tiyatronun, operanın, müzelerin vede okumanın tadını aynı hazla bulabilmek çok hoş ve bir o kadar da önemli bence.  Sonra burada yaşamasaydım ‘‘göç, anadil, ırkçılık, yabancılık...’’  gibi temel soruları kendime bu denli sorun yapmayacaktım. Türkiye`de yaşasaydım ‘yabancıya yabancı ‘ olduğumuzu bilince çıkaramayacaktım mesela. Buradan bakınca ‘güzel ama yalnız’ ülkemin insana verdiği değer, siyasal iklim, sokaktaki yaşam vs. yolun çok başında olduğumuzu gösteriyor. Dışlanma, yabancılık gibi durumlara kaba biçimiyle maruz kalmasam da, ırkçılığın dünya konjonktüründe geçerli bir akçe olduğunun farkındayım. Çünkü dünyasallaşan sermaye için ırkçılık  ne denli elzem ihtiyaç ise  din de o kadar...
Buraya gelmekle yazı yazmanın keyifine vardım, ancak bu keyifi daha uzun soluklu ve sistematik hale getirmenin gerektirdiğinin de farkındayım, çünkü  kendime dışardan bakabildiğim en gerçek yer burası... 
Sözünü ettiğim hoşnutluklar ve  memnuniyetleri  ya da kendini gerçekleştirme çabasını  tek başına yürütebilmek mümkün mü? Kesinlikle hayır..! Bizim evimizin güneşi hiç eksik olmadı bir kere, beraberinde  sohbet, ilgi, çaba, bilgi ve dahası umut hep vardı. Bunca memnuniyetin ve hoşnutluğun arkasında duran iki kişilik dünyamızda;  güveni, sevgiyi ve bilgiyi ekleme çabası hep başat gitti. Öyle olmasaydı ‘’Kırk Metrekare Almanya’ dramını yaşayanlardan biri de olabilirdim. Şansa pek ihtimal vermediğim yaşamımda, bilinç öğesi her daim  yer kapladı ve kaplayacak da sanırım. Teşekkür ediyorum gönlümün yoldaşı, dostum, İbo`m sana...
 
Özden Çiçek
 
08.09.2016 / Hannover