HALK MÜZİĞİNİN EĞİTİMBİLİM AÇISINDAN KULLANILMA OLANAKLARI



İnsanların müzikle ilgilenmeleri Antikçağ`a kadar dayanır. Müziğin ya da halk müzğinin hangi koşullarda ortaya çıktığı sorusu, diğer sanat dallarına da sorulan bir sorudur. Dolayısıyla sanat ve bilimlerde kaynak sorunu, hep ilk soru olarak karşımıza çıkmaktadır. Sanat ve gerçekçi düşünceye; büyüden geçildiğini, ekonomik faaliyetlerden, dahası ihtiyaçtan geçildiğini ileri sürmek mümkün. Artık sorun  belki de bir kaynak meselesinden çok, ortada bir olgunun olduğu ve bu olgunun irdelenmesi gerektiği sorunudur. Müzik; Antikçağ`da  ruh sağlığı  ve eğitim için ertlenemez bir etkinlik olarak görülmüş, ruhun gıdası olarak değerlendirilmiş ve de Yunan düşünürü Platon`un devlet teorisinde bu görüş yer almıştır.
 
Halk müzikleri, diğer halk sanatları gibi genellikle dinsel ve toplumsal işlevlerle sınırlandırılmış. Bu nedenle halk müzikleri bütün dünyada olduğu gibi Anadolu`da da etkili olmuş, hem halkın eğitimini karşıladığı gibi, hem de toplumun çeşitli ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Pek tabii tarihsel bilgilerin aktarılmasında önemli kaynaklık da etmiştir. Halk müzikleri sözü öncelediği için, şiir ve ezgiyi birlikte düşünmek gerekir. Bu ikili yapıyla birlikte oldukça farklı öğelere rastlanmakla birlikte, dinamik bir sürerlilikle de karşılaşılmaktadır. Bu bağlamda tüm toplumlarda halk ozanlarından söz etmek de  kaçınılmaz olacaktır. Halk müziğinin yaratıcıları genellikle halk olsa da, hiç koşulsuz halk ozanlarından söz etmek gerekecektir. Abidin Dino, Ruhi Su ve Saz Üstüne adlı yazısında halk müziğini konu eder ve şunları söyler: “Aşıkların müziği, şiiri, bir rastlaşmanın ürünüdür: önce Şaman dinine bağlı olup sonradan Müslümanlığı benimseyen ve Orta Asya`dan kalkıp Anadolu`ya gelen büyük insan seliyle, ilkin Dionisos`a tapan sonra Hiristiyan olan yerli halkın karşılaşmasının ürünü.” Bu anlamıyla halk müziği için tek yapılıktan söz etmek pek mümkün görünmüyor. Dünya halk müziklerinin de benzer özellikler gösterdiği uzmanlarca ileri sürülmektedir. Konu bağlamında en bilinen isimlerden Bela Bartok`un Anadolu`da yaptığı derlemeler sırasında rastladığı kimi ezgilerin Macaristan`da benzer özellikler taşıdığını bildirmesidir. 
 
En bilinen tarifle halk müziğinin genel çerçevesi şöyledir:
-Anonim olması
-Varyantlarının olması
-Zaman içinde derin, mekan içinde yaygın olması
 -Yöresel dil ve özelliklerini bünyesinde taşıması.
Halk müziğinin genel çerçevesi sıralandıktan sonra halk müziğinin tarifini yapmak gerekirse: “Halk müziği, insan zihninin çarpıtılmamış, hünerli bir biçimde kotarılmış dışavurumudur. Bu bakımdan, ister istemez insan zihninin temel ve özlü niteliklerini yansıtmak zorundadır.” (Sidney Finlelstein)
 

Halk müziğini köylü müziği olarak gören Bela Bartok ise: ”Köylü müziği, biliçsiz olarak iş gören doğal güçler tarafından vücuda getirilmiş değişikliklerin eseridir.” Farklı bir bakış açısını yansıtan ve daha geniş bir tanım getiren Ahmet Say`dan bir alıntıyla ifade edelim: “Halk müziği; toplumları bütün boyutlarıyla hayatından kaynaklanan duygu, düşünce ve zevklerini işleyerek dile getiren, ait oldukları toplumların kültürünü yansıtan sözlü ve sözsüz ezgilerdir.” 
 
Tanımlardan da anlaşılacağı üzere halk müziğinin nerede, ne zaman ve kimler tarafından yapıldığını söyleyebilmek çok güç, bu nedenle anonim kavramının karşılık bulduğu alanlardan birisi de halk müziğidir. Halk müziği hem ezgileriyle  hem de sözleriyle kulaktan kulağa aktarılmakta, çeşitli sebeplerle çeşitli bölgelere yayılmıştır, bu nedenle  yazılı bir gelenekten söz edemediğimiz için de anonim kavramı burada kendisine fazlasıyla yer bulmaktadır. Diğer yandan halk müziği tek yapılı bir bütün oluşturmaz, aksine; döneme ve  koşullara göre yeni biçimler alır,  yeni yaratıcılar bulur, çeşitlenir,  değişir ve dönüşür. Yine dönemlerin teknoloji ve ideolojilerinden etkilenenerek  de ilerler! Dolayısıyla bugün her türlü kayıt yapılabilmekte, yapılan derlemeler yazılı hale getirilebilmektedir. Kitle iletişim araçları geliştiği için eski usul yayılma yöntemlerini geride bırakarak; radyolar, stüdyolar, televizyonlar, dijital ortamlar yani internet aracılılığla icra edilip,  dinleyiciyle kolayca  buluşabilmektedir.
 
Bugünkü İcracılar  
Bugünkü icracıların öncelikle nitelik değiştirdiğini belirtmek gerekiyor.  Üniversitelerde, Konservatuvarlarda halk müziği bölümleri açılabiliyor, sazlar ise daha kaliteli ve standartize edilerek üretilmektedir. Cumhuriyet`in kurulduğu yılları dikkate alacak olursak, o dönemlerde müzik sorunu Cumhuriyet`in  kurucuları tarafından sorun yapılmışa benziyor. Türk Beşleri (Ahmet Adnan Saygun, Ulvi Cemal Erkin, Cemal Reşit Rey, Hasan Ferit Alnar, Necil Kazım Akses) olarak bilinen müzisyenleri bu bağlamda anmak gerekiyor. Ancak bu çabayı da doğrudan halk müziğinin sürdürülmesi ya da geliştirilmesi olarak da algılanmamalıdır. Halk müziğinin olanaklarından hareketle klasik müzik çalışmalarının gelişmesi amaçlanmıştır. Yine bu dönemlerde yaptığı derlemelerle adına en sık rastlayacağımız Muzaffer Sarısözen karşımıza çıkmaktadır.  Fakat 1950`lerle birlikte Türkiye yeni bir ortama giriyor, siyasal ortam farklılaşıyor. Açık ve kapalı alanlarda konserler yayılmaya başlıyor. Ozanlar da dönemin sorunlarıyla ilgili eserler vererek halkla bağ kurmaya devam ediyorlar. Bu dönemde birçok icracı isimlerinin başına ‘Aşık / Ozan’  sıfatı ya da isim sonlarına ‘İ’, ‘ı’  getirerek kendilerini ortaya koyuyorlar. Örnek vermek gerekirse; Aşık İhsani, Aşık Kaplani, Ozan Şah Turna, Aşık Mahzuni Şerif, Ozan Emekçi, Aşık Zamani... gibi isimler akla ilk gelenlerden.
1980`den sonra toplumsal yapıda önemli değişiklikler olurken, halk müziğinde de değişimler oluyor. Akademik eğitim almaksızın halk müziğinin önemli icracılarından Arif Sağ, Musa Eroğlu, Muhlis Akarsu, Ali Ekber Çiçek, Neşet Ertaş... gibi isimler aynı zamanda ekol yaratan kişiler olması nedeniyle ayrı değerlendirmeler gerektirecek öneme sahiptirler. İsmi geçen icracılar  1985`lerden başlayarak bugüne değin etkili biçimde halk müziğine katkılar sunan müzisyenlerdir.

Sosyo- Psikolojik Açıdan Değerlendirilmesi
Söylenilmeye çalışıldığı gibi, halk müziği sanatsal bir etkinlikten çok toplumsal işlevlerle de koşullanmış bir alandır. Bununla birlikte insanların beğeni yargılarına denk düşen bir estetikleri oldukları da kesindir. Halk müziğine yakından bakıldığında toplum felsefesi içerdiklerini, bireyin ve toplumun psikolojik özelliklerini yansıttıklarını, halkın duygularını ve düşüncelerini yansıtan bir düzenek olduklarını görüyoruz. Toplumlarda bazı değerler vardır toplumu birbirine bağlar ve bütünleştirici bir görev görürler, bunlardan birisi belki de en başta geleni halk ezgileridir. Bunun dışında oyunlar, danslar ve semahlar da... toplumda birleştirici etkiye sahip olan aktivilerdendir.  
Anadolu topraklarında acılar da fazlasıyla yaşandığı için müzikle başkaldıran, isyan eden zeybekler, semahlar, ninniler ve ağıtlara rastlamak mümkün. Bugün açısından da halk ezgileri toplumun çekim merkezi olmaya devam etmektedirler. Kır yaşamının çözülmesiyle kentlere taşınan halk kendi değerlerini, estetik değerlerini de beraberinde getirmektedirler. Diğer bir açıdan halk müziğinden bozma olarak nitelendirilen ‘ Arabesk’ de bu kesimlerin müziği olarak dinleyicide yer bulmuştur.
Sosyo-psikolojik açıdan bakıldığında kente gelen ama değerleri kırda geçerli olan insanların kendilerin ifade etme biçimi olarak halk müziğini belirlediklerini söylemek gerekmektedir. Yani insanlar kendilerini boşlukta hisseden ama dinlediği müzikle kendi kimliksel sorunlarını çözme kaygısı gütmüşlerdir. Fakat kitle iletişim araçlarının gelişmesiyle birlikte,  halk müziğini iktisaden ve kültürel olarak daha yukarılara taşımıştır. 
 
Kendi İç Dinamikleri
Toplumun kimlik yenilemesi ya da değiştirmesi nedeniyle halk müziğinde de kimi değişikliklere rastlanmaktadır. Halk müziğinde klasik  batı müziği sazlarının kısmen de olsa kullanılması örnek verilebilir. Yine melodik ve ritmik yapısında da değişikliklere rastlanmaktadır.  Kent yaşamının getirdiği en büyük olanaklardan birincisi; müziği icra edenlerin eğitim almalarıdır. Gelinen aşamada hem icracısı hem de dinleyicisi çoğalsa da, halk müziğinin sorunları ayrı bir yazının konusudur. 
 
Halk Müziğinin Biçimsel Özellikleri  
Şimdiye dek halk müziğinin daha çok içeriksel ve işlevsel özelliklerinden söz ettik. Her sanatsal etkinlikte iç kadar dış özelliklerde önemlidir. Ki buna sanatta içerik ve biçim denkliği denir. Her içerik kendine tekabül eden biçimi gerekli kılar.
Halk müziğinin ses sistemi dizi, makam, ayak gibi kavramlarla tarif edilir. Varolan diziler; garip, misket, müstezat, bozlak, derbeder... şeklinde sıralanırken,   halk müziği form olarak ikiye ayrılır.
 
1.      Uzun Havalar.
2.      Kırık Havalar.
Uzun havalar belli bir ritmik ve vuruş özelliğinden söz edilemeyen serbest eserlerdir. Halk müziğinin ayrıntılı yapısını kırık havalar üzerinden belirtme yapmak mümkün. Bunlar:
1.      Ana Usuller ve Üçerli Şekilleri.
2.       Birleşik Usuller.
3.      Karma Usuller`lerdir.
Halk müziğinin temel çalgıları ise üflemeli, mızraplı, yaylı ve vurmalı olarak kategorize edilirken, bir kaç örnek vermek gerekirse: mey, zurna, kaval, bağlama, tar, kemane, kemençe, davul.. sıralanabilir.
 
Halk Müziğinin Eğitimbilimde Kullanılma Olanakları
Eğitim denince akla gelebilecek en temel ifadelerin başında karmaşıklığı yalınlaştırabilmektir. Halk müziği her türlü çağdaş müziğin temelinde bulunmakla birlikte bir anlamda yalınlığı da ifade etmektedir. Halk müziğinin gerek söz, ritm ve melodi bakımından bir arılığa sahip olduğu herkesin kabul edeceği bir görüştür. Yalınlıktan kasıt , basitlik olmayıp  sadeliğin tarifidir. Her türlü müzik eğitimin temeline halk müziğinin konması da eğitimbilim ilkelerine uygun düşmektedir. Bunu özellikle belirtmeliyiz, bir insan düşünmeye nasıl ki kendi diliyle başlıyorsa, müziğe de kendi dilindeki müzikle başlamalıdır. Örneğin Alman halk müziği Mozart ve Beethoven`ın ürünü olmayıp, tersine Mozart ve Beethoven, Alman halk müziğinin ürünü oldular. Şöylede denilebilinir, bilinen klasik müzik bestecileri halk müzikleriyle beslenerek kendi müziklerini oluşturmuşlardır. Yani çocukaların içine doğdukları, yaşadıkları, büyüdükleri toplumların müziğini hareket noktası yapmaları kadar daha doğal ne olabilir ki? Bu yüzden özentili tutumlar, çocuğun müzikle ilk ciddi ilişkisini yabancı müzikler üzerine kurmasını önermek çocuğun müzik potansiyelini açığa çıkarmadan, gelişimine ket vurmak anlamına gelir.
 
Bu nedenle eğitimbilimciler açısından da çocuğun sahip olduğu müzik-kültürel değerlerden bağımsız olarak eğitim süreci, yaratıcı müzisyen yetişmesine de engel olacaktır. Bu titizlik aynı şekilde müzik ders kitapları ve dersin anlatımı/aktarımı da oldukça önemli bir konudur. Diğer yandan müzik eğitiminin en önemli konusu da çocukların yaşına uygun eserler belirlenmesi suretiyle, enstrümanları tanıtarak yine olanaklar ölçüsünde enstrümanların icrası yönünde eğitim sunulmalıdır. Mehmet Ali Özdemir`in belirlemesiyler; eğitim müziği, belli hedeflere dönük, bireyin veya kitlenin eğitimini gerçekleştirecek müziksel ürünleri kapsamalıdır. Bu nedenle pedagojik yöntem kadar her yaş grubu için belirlenmiş eğitim müfredatıyla eğitim gerçekleşmelidir. Bunun olabilmesi için alanın uzmanlarınca hazırlanmış müfredat,  uzman eğitimcilerle birlikte, öğrencilerin sosyal, psikolojik, kültürel yapıları da dikkate alınmalıdır.
 
Özden Çiçek
 
05.07.2018 / Hannover