İNSANIN İNSANLAŞMASINA DAİR İKİ SÖZ
Protohippus atın ceddi
Dinothorium
filin ceddi
Biz
insanın ceddi…
Melih Cevdet Anday
Dönüp dolaşıp her konu eğitim ve siyasetin ne olduğuna
dair düşünce üretmekte düğümleniyor. Eğitim konusunda çeşitli tartışmalar sürse
de, bir eğitimci olarak eğitim yaklaşımlarında sorunların halen diz boyu
olduğunu söylemek gerekiyor. Neden ille de eğitim vurgusu ve neden eğitim insan
hayatında bu denli öneme sahip? Okul
hayatımız boyunca öğrendiklerimiz tümden işlevsiz olmasa da kendi çabalarımızla
oluşturduğumuz öğrenme ve bilgilenme süreci yaşamımızda en kalıcı olanı
aslında.
Eğitim politikaları da nihayetinde oluştuğu toplumun değer yargılarını
içinde barındırıyor. Bu da o toplumun ve devletlerin özgürlükçü, baskıcı...
gibi yönelimlerinden pay almaktadır. Diğer yandan ulusal/milli eğitim
müfredatları da tıpkı ulus devletlerin ideolojileri gibi kendisini ulus fikri
üzerinden var etme ve tanımlama zorunlulukları
taşıyınca eğitim ve bilimin sınıflarüstü olamayacağı gibi objektif
olamayacağını da söylemek gerekiyor. Bu bağlamda ulus devlet içersindeki eğitim konusu da kendisini
çeşitli manipulasyonlardan nasibini alacaktır.
Bu yazı vesilesiyle kendi alanında iki değerli kitap ve
yazarlardan söz etmek istiyorum. Kaldı ki yazının konusu enine boyuna kitapları
irdelemek olmayacak, tahmin edileceği üzere her iki çalışmayı değerlendirmek
sayfalar dolusu yazı anlamına gelecektir. Öğrenme ve düşünmeyi kendine dert
edinenler için iki önemli kaynak kitap önerisinde bulunmanın yanında, bu önemli
bilim insanlarından söz etmek ve iki de söz söyleme niyetindeyim. Her ikisinin adı da Barış, ikisi de yaşıtım
ve ikisi de dokunmaya cesaret edilemeyen konuları/sorunları kendilerine dert
edinmiş bilim insanları.
İlki Barış Özener, bir antropolog
olup özelde insanın fiziksel ve biyolojik çeşitliliği ile insan davranışlarının,
evrimsel temelleri üzerinde çalışmaları bulunmaktadır. İnsan çeşitliliğini
anlamak üzere insanın evrimdeki tarihçesini kendi tezi olan evrimsel adaptasyon söylemi üzerine
oturtan değerli bir çalışmaya imza atmış.
Bilindiği gibi en geniş anlamı ile insan bilimine antropoloji denmektir. Şimdiye dek insanlar arasındaki fiziksel
ve biyolojik farklılıkları ırk
kavramıyla açıklanmaya çalışıldı, ancak bu tarif günümüz insanı açısından ırkın biyolojik anlamda var olmadığını
ortaya koymaktadır. Kaldı ki ırk
kavramıyla insanlık tarihi ulus devletlerini oluştururken, yine ırk söylemi
üzerinden dünyayı kasıp kavuran ırkçılık sayesinde, insan insanın düşmanı oldu.
İnsanlık tarihine not düşecek önemli tarihsel deneyimlere sahip olmamıza
rağmen, ne yazık ki ırkçılık zehirine karşı halen; insan hakları, eşitlik ve
özgürlük uğruna mücadele
yürütülmektedir. Diğer yandan Türkçe`de bu konuda kaynak sıkıntısından söz
edildiği gibi ırk kavramına eleştirel
bakış açısının geliştirilmesinde Barış Özener İnsan Çeşitliği (Alfa Basım,2017) adlı kitabıyla önemli bir katkı sunmuş oluyor.
Kısaca
kitabın ilk bölümünde insanı tanımlamak açısından ırk
kavramının kabul edilir olmadığını belirtirken, insan çeşitliğini evrimsel adaptasyon teziyle tarif
ediyor.Diğer bölümlerde kısaca insanın çeşitli ortamlara adaptasyonu esnasında
geçirdiği değişimler ve son bölümde de hastalıkların insanın evrimsel sürecinde
insan türünü nasıl etkilediği konusunda çarpıcı bilgilerin yanı sıra önemli belirlemelerle dolu bir kaynak kitap olarak karşımıza
çıkıyor. Bu anlamıyla Barış Özener İnsan Çeşitliği adlı çalışmasıyla Türkiye
bilim tarihine ve özelde antropoloji bilimine önemli katkısı olacak bir eser
kazandırmış oldu.
Sözü edilen ikinci yazar ise; Barış Ünlü, bilindiği gibi siyaset bilimcisi ve bilim insanı. Ancak adı yazdığı eserlerden ziyade Olağanüstü Hal kapsamında KHK ile 2017`de görevinden men edilmesiyle duyuldu. Daha sonra ezber bozan çalışması olan Türklük Sözleşmesi adlı eseri ile kendinden söz ettirdi.
Barış Ünlü
aynı zamanda sosyoloji alanında da çalışmalar yürüttüğü için sözü edilen
eserinde ilk olarak, insanların siyasal
düşüncelerinin oluşumunda aidiyet kavramını
irdeleyerek başlıyor. Yazarın hareket noktası özelde Amerika`da baş gösteren
Beyazlık Çalışmaları olduğunu fark etmesi ve ardından Türkiye toplumu için
Türklük sözünün günlük yaşamdan siyasal tercih ve tutum açısından neler olup
olmadığı konusunda derinliğine incelediği Türklük Sözleşmesi (Dipnot Yayınları,
2018) adlı verimli çalışmayı oluşturmuş. Barış Ünlü kitabının giriş kısmında da
belirttiği gibi, Türklüğü bir etnisite,
vatandaşlık, ulasal kimlik ya da
ideolojik aidiyet olarak ele almayıp, Türklerin büyük çoğunluğunda
gözlemlenebilinen, farklı toplumsal sınıflara ve ideolojik aidiyetlere göre
farklılaşsa da, sınıflarüstü ve ideolojilerüstü olarak ortaklıklar ve
benzerlikler gösteren, belli görme, duyma, algılama, bilgilenme, ilgilenme,
duygulanma, tavır alma, halleri ve biçimlerini gözlemleyip belirlemelerde
bulunuyor. Bu anlamıyla taraflardan
birinin yani hakim olanın edindiği düşünsel konforun nedenini aynı zamanda genel tarihsel,
toplumsal ve etno-dinsel yapının ürünü olan tutumu inceden inceye irdeleyen çalışması aynı
zamanda, ırk kavramının tarihsel bir
uydurmasyonuna sosyal ve siyasal tarih ve toplum okumasıyla taşları yerinden
oynatmayı başarıyor Barış Ünlü.
Kısacası
içine doğduğumuz kültür ve toplum içerisinde bizler farkında olmadan o toplumun Türklük halleri ve içselleştirilen
hallere refleksel olarak verdiğimiz cevap ve
tutumları enine boyuna sorguluyor kitabında. Farklı kültürlere,
inanışlara ve insan topluluklarına kaynaklık etmiş olan Anadolu coğrafyası bu
anlamıyla önemli bir yere sahiptir. Anadolu`yu
insan çeşitliliği açısından mozaiğe benzetsek de toplumsal yaşam içerisinde
iktidarlar o mozaiği bir arada tutamadığı gibi birbirine de kırdırtmıştır. Çünkü egemen olan etnik/ırksal
grup, egemen olmayan diğer etnik veya ırksal gruplara karşı bir sorun
olmadığını düşünebilir. Egemen etnik/ırksal grubun bilmemesinin arkasındaki
yatan gücün iktidar/erk olduğu açıktır. Hatta toplumsal eşitlik, adalet, vb.
düşünceler etrafındaki sol çevrenin bile
bu bağlamda göremedikleri 'kör noktalar’ın varlığından söz eder.
Kimi
çevrelerce eleştiri konusu olan kitap, yazarında tarif ettiği gibi aslında
egemen olanın kendisine ilişkin eleştirilere alışık olmamasına bağlıyor. Bu da
egemenlerin/iktidarın fıtratına ters
olsa gerek.
İki eser
arasında önemli bir bağ kurucak olursak; insanın varoluşundan bugüne değin özel
mülkiyetin varlığıyla ortaya çıkan ve yine o özel mülkiyeti korumak ve de çoğaltmak
adına insanın insana yabancılaştırılması dahil, her türlü manipülasyona ihtiyaç
duyulmuş olmasıdır. Oysa bir arada yaşamak için gönüllü ya da zorunlu olan insan
zenginliğini/çeşitliliğini tek renk, tek ırk… vb. olarak gören bir düşünce
uğruna yok edilen dünya insanıdır.
Son söz
olarak, gündelik yaşamımız içindeki davranış ve düşünce tarzımızla, tümüyle ya da çoğunlukla
içine doğduğumuz toplum ve sisteme ait olduğumuzdur. Ancak içine doğduğumuz
toplum ve sisteme rağmen kendimizi eğitmekteki ısrardan vazgeçmemeliyiz. Sözü
edilen ısrar da insanın evrimsel
adaptasyonundan şimdiye kadar geçen zamanı/tarihi olabildiğince objektif olarak öğrenebilmek, düşünmek ve
sorgulamak anlamına gelir. Yoksa insanlık tarihi için birbirimizin mezar
kazıyıcısı olmaya devam edeceğiz. O nedenle insanlaşmanın yolu bilimden ve
düşünmekten ve de insanca bir yaşam için mücadeleden geçiyor hala…
Özden Çiçek
14.01.2019
/Hannover