EĞİTİMİN YÜZ YILLIK HAFIZASI
İnsan yaşamında tarih bilincinin önemi kadar yine, insanın
kendi tarihini kendisine gösteren yazılı ve görsel arşivler de bir o kadar
önemli ve değerli. Almanya`nın Aşağı
Saksonya eyaleti Seelze şehrinde bulunan yerel tarih müzesi (Heimatmuseum
Seelze), eğitimin hafızasını oluşturmada böylesi ödevi yerine getirmiş
bulunuyor. Bir dipnot bilgisi olarak Aşağı Saksonya eyaletinde sadece altmış
iki tane yerel tarih müzesi sayısından hareketle, ülke genelindeki tarih müzesi
sayısını varın siz hesap edin!..
Eğitimin yüz yıllık hafızasını görmek ve öğrenmek
amacıyla öğretmen emeklisi bir kadın arkadaşımla müzeyi gezmeye karar verdik.
İlk olarak müze girişinde geleneksel Schultüte (1900`lerin başından
itibaren gelenekselleşen ve ilkokula başlayan çocukların ilk okul gününü
sembolize eden; içinde şeker, çikolata, okul eşyaları vb. olan şeker torbası) ile
bizi karşılayan iki ilkokul öğrencisinin fotoğrafı ile gezimize başladık. Müze sadece Seelze şehrininin hafızasını
tutmayıp yakın civar köyleri de içine alacak şekilde hazırlanmış.
Müze gezimizde ilk önce ders kitapları gözümüze çarpıyor,
19. yüzyılda Fibel adıyla Almanca
alfabe, okuma ve yazma eğitiminde kullanılan kaynak kitaplar sergilenmiş. Kaldı
ki Fibel alfabe kitapları
güncellenerek halen tercih edilen kaynak kitaplar arasında. Yardımcı kaynak
kitap olarak dünya ve yerel atlas kitapları, 1550 yılı baskısı olan matematikçi
Adam Ries (1492-1559)`in matematik kitabına da rastlamak mümkün. Diğer yandan,
hayat bilgisi kitapları ve bir çok kaynak kitap kanımca serginin en önemli
ayrıntısını teşkil etmiş. Dönemin hayat bilgisi öğretmeni tarafından Seelze`nin
tüm sokaklarının fotoğrafları çekilmek suretiyle, her sokağın özelliklerinin
anlatıldığı değerli bir kaynak kitap da sergilenmiş.
Ders kitapları arasında din dersine fazlasıyla önem verildiği
belli oluyor. Hatta o dönemlerde matematik dersi haftada dört saat iken,
İncil`i okuma ve anlama yönünde yapılan din dersi haftada beş saat olarak
görülüyor. Ne var ki 1960`lı yıllardan sonra okullarda din eğitimi giderek
zayıflamaya başlamış ve bugünkü haliyle okullarda din dersinin artık seçmeli
olduğunu biliyoruz.
Sınıf içersinde kullanılan ders araç gereçleri olarak
ise; alfabe tabloları, mevsimler,
sayılar vs... o dönemlerin de vazgeçilmezleri olarak görülüyor.
Serginin bir başka önemli hafızası da okul, sınıf,
etkinlikler, ders aktivitelerinin gösterildiği fotoğraflar olmuş. Sergiyi
gezmeye gelenler içinde fotoğraflar içinde kendini ve tanıdıklarını bulan ‘yaşlı öğrenciler’e de rastlamak hoş bir
tesadüf olduğu gibi hem de sözlü tarih oluşturmada insan kaynağının bir o kadar
değerli olduğunu söylemek gerekiyor.
Diğer yandan öğrencilerin kullandığı okul araç ve gereçleri
olan çanta, kalem, beslenme çantası, defterler de serginin dokunabileceğiniz
kısmını oluşturuyor. Öğrencilik yıllarımda hatırladığım sıraları, sergi
sayesinde görüyor olmak benim açımdan da iyi bir nostaljiydi. Ancak aynı kendi
öğrencilik yıllarımda gibi ‘dar sıralar,
küçücük sınıflar ve disiplini içeren okul kuralları’ eğitimin olmazsa olmazıymış. Müzenin bir
odası bu anlamıyla 1920`leri anımsatan temsili bir sınıf görüntüsüyle dar
sıralarda oturup ders yapmayı hatırlatan ince bir an`ı olarak size yer
gösteriyor. Öğretmenlerin kullandığı kürsü, yazı tahtası, vs. her şey yine bu
temsili sınıf içersine yerleştirilmiş. Bir başka detay ise, 1930`lara kadar kullanılan
okul üniformaların yanı sıra, o dönemlerde de maalesef şiddetin (dayak) eğitimin bir aracı ya da parçası olarak
görülüyor olması.
1900`ler yine kız ve erkek öğrencilerin bir arada ders
yapabilmeyi daha olanaklı hale getirdiği görülüyor. Fakat yüz yıl öncesinde de
kız öğrenciler için, ev kadınlığı, ev işleri ve el sanatlarını geliştirmeye
yönelik özellikli derslerin olduğunu, sergide sunulmuş ürün örneklerinden
anlayabiliyorsunuz. Yine 1960`lı yıllardan itibaren toplumun her katmanında
dünya konjonktüründe değişimin yansıması olarak, erkek öğrenciler için el
sanatları gibi derslerin uygulanmaya konulması ve karma sınıfların
yoğunluğu göze çarpıyor.
Alanım olan müzik derslerinin yapılış biçimi de ilgi duyduğum konulardan biri oldu. Yüzyıl
öncesinde müzik derslerinin eğitimde yer kapladığını görebiliyorsunuz. Bu
dönemlerde hazırlanmış müzik müfredat kitapları, estrüman öğretimi ve korolar
müzik eğitimin elamanları olarak değerlendirilmelidir.
Eğitimin değerlendirildiği belgeler olan karneler de
sergide kendisine yer bulmuş. Hatta sergiyi birlikte gezdiğimiz arkadaşımın
dedesinin 1889 yılına ait karnesine de rastlamak hoş bir tesadüftü.
Konu Almanya`da herhangi bir tarih anlatısı olunca Hitler
döneminden de söz etmemek olmaz. Yine sergi bu konuyu da ‘Okulda Propaganda’ şeklinde ele alarak, siyasetin eğitime olan
yansımasına iyi bir örnek teşkil etmiş. Sosyolojide insan nefes almaya başladığı andan itibaren politiktir, yaklaşımından
hareketle siyasetin el atmadığı hiç bir kurum olmadığı gibi; siyaset her
dönemde olduğu gibi bu dönemde de eğitimin içeriğinde belirleyici olmuştur.
Serginin en önemli detaylarından biri ise; 1908 yılında Seelze`de ilk kadın
öğretmene rastlıyor oluşumuz. Ancak o dönemlerde kadın öğretmen olmak hiçte
kolay değildir, çünkü tıpkı rahibeler gibi iş sözleşmelerinde kadınlar için ‘evlenemez!’ maddesinin yer alıyor oluşudur.
Ta ki 1957`lerde bu madde yine kadınların mücadelesiyle iş sözleşmelerinden kaldırılabilmiştir.
Başta da söylendiği gibi tarih bilgisi ve deneyimi insan
yaşamında en önemli yerde duruyor. Bir başka önemli konu ise yazılı ve görsel manada
oluşturulmuş arşiv bilinci ise, tarih bilgimizin oluşmasında en önemli
araçlardır. İnsanın edindiği her deneyim, oluşturduğu her bir farklılık bir sonraki nesil veya nesiller için
önemli kaynaklık edecektir. O nedenle herhangi bir konuda oluşturulan arşiv
bize olduğu kadar; asıl geleceği kuracak
olan çocuklarımıza bırakacağımız değerli hazinelerdir. Gönül ister ki bırakılan
her bilgi ve deneyim insanlaşmamız adına bir adım öteye taşısın bizleri. Belki
de miras bıraktıklarımız henüz insanlaşma mücadelemizin ayak izleridir.
Özden Çiçek /
Hannover
09.02.2019