RÖNESANS İZİNDE İTALYA İZLENİMİ
Gündelik hayat içerisinde bazen öğrendiklerimizin işlevsel olmadığına kanaat getiririz. Oysa kimi hallerde bizi yanıltan deneyimlerimizle karşı karşıya kalırız. Lise öğrenimim sırasında sanat tarihi dersine karşı yoğun ilgi duymuştum, o dönemlerde de sanatın önemi ve yine sanat sayesinde insanın derinlikli bir bakış elde edeceği fikri bende yer tutuyordu. Rönesans dönem eserleri ders kitaplardan öğrenirken, koşullarım gereği bu eserlerin bazılarıyla bir gün karşılaşacağımı aklımın ucundan bile geçirmezdim.
Özellikle İtalya`nın Rönesans ve reform dönemi eserleri
sayesinde bir dönemin kapanıp başka bir
dönemin açıldığının izini kolaylıkla sürebilirsiniz. Toplumlar tarihi
bilgisinden hareketle her türlü sanat akımı ya da sanat üretimi; dönemin ihtiyaç
ve koşulları sayesinde belirir ve öyle ortaya çıkar. Bu nedenle hiç bir olgu ya da olayı toplumsal koşulun dışında
tutamayız. Yine her bir yeni dönem, bir önceki dönemin izdüşümlerini mutlak
surette içinde taşır.
Rönesans dönemi öncesi insanın yaratıcılığı daha sınırlı
iken, yeniden doğuş anlamına gelen bu
dönemle birlikte pek çok düşünce, sanat ve siyasi akımın geliştiğini
söylemeliyiz. Bir başka okuma ile; bilim, felsefe ve siyasette olduğu kadar
insanın günlük yaşamında kimi yeniliklerin yanı sıra sanata coşkunun en çok nüfuz ettiği dönem olarak
adlandırılır. 1450 ile 1600`lü yıllara denk gelen Rönesans dönemi ile özellikle,
batıda kilisenin baskısına karşılık insanın gündelik sorunlarını da yansıtacağı
bir döneme başlanılmış olundu. Diğer sanat dallarında olduğu gibi örneğin
müzikte de doğalı yansıtan bir tutum izlenilmeye çalışılmıştır. Yani sanatta
din dışı eserler artık toplumun beğenisine sunulmaya açılmıştır.
Rönesans, sanatta coşkunun egemen olmaya başladığı bir
dönem olması nedeniyle, müziksel ifadesinde ritm ve armonilerdeki farklılık
kulağa yansıyor. Özellikle dans müzikleri
performansı açısından enstrümanların çoğalmasına da neden olurken;
çalgısal müzik, vokal müzikten bağımsız bir konuma ulaşmaya başlıyor. Böylelikle
de çalgıların fiziksel ve çalış tekniği açısından değişime uğramaya başladığını
söylemek gerekiyor. Yine matbaanın bu dönemlerde icadı sayesinde yazılı basının
oluşmasıyla birlikte nota basımı ilk kez 1501`de Venedik`te yapılır, notası
yazılıp basılan müzik eserleri yavaş yavaş başka yerlere de ulaşmaya başlar.
İtalya`nın Floransa şehrinde bir grup müzisyen Antik Yunan trajedilerini müzik
yardımıyla sahneye yansıtma niyetiyle; insan sesi, çalgı ve tiyatronun
birleştirildiği bir sanat akımına öncülük ederler. Bu sanat akım adını daha
sonra opera olarak duyuracaktır. Bu
nedenle tarihte seslendirilen ilk opera eseri Floransa`da 1597 yılında Jacepo Peri tarafından yazılan Dafne adlı eserdir. Claudio Monteverdi`nin (1567-1643) eserleriyle birlike opera; sanatı, çalgı ve insan sesi
zenginliğinin yanı sıra dekor, kostüm ve sahneleme öğeleriyle görülmeye başlıyor.
Daha sonra Avrupa`nın diğer ülkelerinde de opera
eserleri yazılmaya başlanıp sergilenmesi kaçınılmaz oluyor. İtalyanca`da eser anlamına gelen operanın
bugünkü sunum zenginliğine ulaşması
elbette uzun bir dönemi kapsar. Opera
ile birlikte tiyatro sanatı da yine bu dönemde önemli gelişme gösterir. Tiyatronun
okunan şiir metinlerinin dışında oynanarak kendisini ifade eden bir sanat dalı
biçiminde gelişme gösterir.
Rönesans dönemine ait sanatın farklı alanlarında iz
bırakmış sanat insanlarına tek tek yer vermek mümkün olamayacağı gibi, yine her
bir sanat kolu derinliğine yazı ve analizleri mutlak kılar. Bu yönlü okuma
yapmak isteyenler için hatırı sayılır detaylı kaynak kitapların yazıldığını
yinelemiş olalım. Rönesans döneminin en önemli akımı Hümanizma (insan odaklılık, insan merkeziyetçilik) olduğu için,
müzik alanındaki bestecilerin de bu akımdan etkilendiğini söylemek gerekir. Edebiyat
alanında en bilineni Dante (1265-1321)
akla gelenlerden olup, sonrasında Petrarca(1304-1374),
Boccaccio(1313-1375)
ve Macchiavelli(1469-1572)
sayılmalıdır.
Özellikle anatomi biliminin gelişmesi, perspektifin daha
bilinir olması Rönesans döneminde resim sanatını geliştirmiştir. Hatta bu
döneme takabül eden farklı okul/ekolden söz etmek mümkün. Venedik Okulu daha
çok manzara resimleri ile ilgili çalışmalar sürdürken, Floransa Okulu ise insan
anatomisi ve perspektife önem veren eserler ortaya çıkarmıştır. Dönemin en
bilinen ressamı Floransa`lı Leonardo da
Vinci(1452-1519) ve Sandro Boticelli(1545-1510)`dir.
Mimari ve heykelde ise dönemin sanatçıları daha farklı
tarz ve uslupta eserler vermeye başlamışlardır. Özellikle mimari ve heykelde
adından söz ettiren Micheangelo (1475-1564)
ve Raffaello(1483-1520)`dur. Rönesans
döneminin ana yapı malzemesi taş olmasına rağmen yüksek kubbe, sütun ve
dekorasyonlarda mermer kullanılmaya başlanılıyor. Yine bu dönemde ihtişamlı
kiliselerin yanı sıra sosyal amaçlı binalar da yapılmaya başlanılmıştır. Floransa
şehri özellikle heykel ve mimari açısından oldukça önemlidir. Filippo Brunelleschi(1377-1446)`nin
yaptığı Floransa Katedrali`nin kubbesinin yüksekliği ve yapılan desenler en
akılda kalıcı olanıdır. Şehirde heykellere fazlasıyla rastlamak mümkün, en
büyük sebebi ise heykeltraşlar açısından insan anatomisinin ilgi çekiciliğinin
yanı sıra sanatçıların bu yönlü engellemelerle karşılaşmamış olmalarıdır.
Galileo Galilei`nin
doğduğu yer olan Pisa şehrinin en önemli tarihi eseri ise Mucizeler Meydanı`nda
yer alan kilise, vaftizhane ve Pisa Kulesi`dir. 1987 tarihinden bu yana UNESCO
tarafından dünya mirası olarak nitelendirilen meydan, oldukça geniş bir alanı
kaplıyor. Pisa şehrinin bir başka önemli yanı ise G. Galilei tarafından fizik biliminin temeli burada atılmıştır.
İnsan araştırması olan sanat sayesinde şehirler, toplumsal
koşul ve özellikle de dönemin ihtiyaçlarını anlamak açısından bir müze olarak
görülmelidir. Şehirleri gezip görmekle görsel hafıza oluşabilir, ancak görsel hafızayı bilgi ve diğer sanat
dallarıyla olan bağı kurarak desteklememiz gerekmektedir. Dante`nin dizeleri, C.
Monteverdi`nin müzik eserleri, Micheangelo`nun
resimleri, Brunelleschi`nin mimarisiyle
bütünleşmiş bir sanat yaklaşımı, tüm sanat dalları arasında bağ kuran,
bütünlüklü bir yaklaşımı beraberinde getirir. İtalya`nın diğer şehirlerini
görememiş olsam da gezebildiğim kadarıyla özellikle Rönesans dönemi eserleri sayesinde
ülke, görülmesi gereken önemli kültür kaynaklarını bağrında taşıyor.
Sanatın tarihine yolculuk keyifli olduğu kadar öğrenme
süreci açısından detaylı bilgilenmeyi
gerekli kılıyor. Bize sadece ‘taş
yığını’ olarak görünen bir bina ya da yontunun anlam ve önemini toplumlar
tarihi bilgisiyle kavrayabilirsek daha anlam kazanacaktır.
Özden Çiçek
04.10.2019 / Hannover