MÜZİK TARİHİNDE KADIN BESTECİLER - 1
Sanatsal yaratıcılık insana özgü olsa da toplumsal cinsiyet bağlamında eşitsiz koşullar sebebiyle, ‘yaratıcılığın erkeklere mahsus’ olduğu görüşü bilinen bir yaklaşımdır. Bu sebeple müzik tarihi literatüründe müziğin icra, yorum ve besteciliği gibi başlıklar erkek müzisyenlerin egemenliğinde süregelmiştir. Sanatsal üretimlere cinsiyet eksenli görüşü yerleştirmek elbette sakıncalı gibi görünebilir. Ancak yaşadığımız yüzyıl bize; toplumsal cinsiyetin olmadığını söyleyemediği gibi, bırakın sanat üretimini insan hakları açısından, yaşam hakkı mücadelesi yürüten ve bu uğurda sönen yaşam hikayelerini okumadan ve duymadan gün geçiremiyoruz. Kadının sanat tarihi ya da müzik tarihindeki yerinden söz ederken, o`nu çevreleyen toplumsal koşullardan ille de söz etmemiz gerekiyor. En başta sanat üretimi açısından da olmazsa olmaz sayılan eğitim hakkının engellenmesiyle başlayan bir gerçeklikten bahsetmek gerekir.
Clara Schumann` ın 200. doğum yılı nedeniyle, yorumcu ve besteci kadınların müzik eserlerini dinleme
imkanı bulmanın yanında, kadın yorumcu ve bestecilerin hayat
hikayelerini incelerken, dönemin koşul ve imkanlarını da sorgulama imkanı
doğuyor. Üstelik müzik tarihi kaynaklarında kimilerinin adları geçmese de,
sayılamayacak kadar kadın besteci
olduğunun farkına varmamak biraz da, bizlerin bu konuda meraksızlığı ya da ana
akım sanat yaklaşımlarından ne denli pay alındığının göstergesi olarak
algılanmalıdır. Yine felsefe ve edebiyat alanında öne çıkan kimi isimlerin kadının
toplumsal statüsü ve sanat üretimi
konusunda yaklaşımlarını okuyunca hayrete düşmemek elde değil. Kadının aşk ve annelikten öte geçemeyen ödevlerinden söz eden Guy de Mappussant, sanatçılık sergilemeyecek kadar resim
ve müzik dersi verilmesi gerektiğini öğütleyen Immenuel Kant, kadının
eğitiminin ancak iyi ev hanımlığı konusunda olması gerektiğini söyleyen Arthur Schopenhauer... gibi liste
uzatılabilinir. Bu gibi yaklaşımların merkezini oluşturan görüş ise ‘kadının
soyut akıl yürütemediğinden’ dolayı, kadının erkek besteciler için eserlerine
ilham veren estetik nesne olarak görülmesidir. 19. yüzyıl düşünürlerinin
kimileri bu görüşleri sıralarken dönemin kimi müzisyenleri de cinsiyete dayalı
müzikal estetik norm belirlemelerinde
bulunmuşlardır. Erkek müzisyenlerin eserleri mantıklı, nesnel ve aktif olarak
değerlendirilirken, kadın müzisyenlerin ise hassas, pasif ve duygusal olması
nedeniyle sadece şarkı ve piyano eserleri yazabilecek kapasitede oldukları düşünülüyordu.
Diğer yandan rahibeler başta olmak üzere, varlıklı ya da yeteneklerini
sergileleyecekleri müzisyen bir aileden geliyor olmak müzik kapasitesini
göstermek açısından önemli ayrıcalık
olarak görülürdü.
Avrupa`da besteciliğin dışında, kadınların enstrümanist
olarak orkestralarda yer alabilmesi yakın yüzyıl öncesine dayanıyor. Tıpkı
eğitim alanında da olduğu gibi birinci ve ikinci emperyalist paylaşım savaşı
sonrası erkek öğretmen ve müzisyenlerin savaşlarda ölmesi nedeniyle oluşan istihdam
ihtiyacı sonucu, okul ve orkestralarda kadınlara yer verilmiştir. Madeline Caruzzo 1982 yılında Berlin Filarmoni Orkestra`sına kabul
edilen ilk keman icracısı olarak kayda geçer. Bugün dahi büyük orkestralarda yer
alan kadın müzisyen sayısı istenilen düzeyde olmadığı bilinen bir gerçektir, örneğin
güncel veri açısından Berlin Filarmoni
Orkestrası`nda 120 müzisyenden sadece 20`si kadındır. Sanat tarihçi ve yazar Linda Nochlin bir makalesinde irdelediği,
büyük kadın bestecilerin olmadığına ilişkin verdiği cevap düşündürücüdür: ‘Çünkü kadınlar büyük olamadılar!’ En
başta söylendiği gibi sanat üretiminde başta eğitim olmak üzere çeşitli
olanaklardan mahrum kaldığınızda değil büyük olmak, en başta adınız bile
olmayacaktır. ‘Büyük bestecin’ isimleri meydanlarda yazıldığı ve gösterildiği dönemlerde kadınların ismi ancak doğum,
evlilik ve ölüm gibi ilanlarda yer alıyordu. Kadınların konser gibi
etkinliklerde ya da ilanlarda adlarının geçmesi ‘asilliklerinin zedelenmesi’
olarak öğretildiği için, konserlere çıkabilen kimi müzisyenler de ilanlarda anonim ya da takma isim verilmek
suretiyle yer alabiliyorlardı. ‘Asilliklerini zedeleyip’ bugünlere gelebilmek
hiç kolay olmadığı gibi, köprülerin altından
epeyce sular aktı!
Batı müziği tarihinde ilk kadın besteci, başrahibe ve
şair Bizanslı Kassia(810-865)`dır.
Ortaçağ döneminin ilk kadın bestecisi ise Hildegard
von Bingen(1098-1179) `in aynı zamanda bilimsel makaleler de yazdığı
bilinir. Bu dönemde rahibeler, rahipler gibi kilisenin kamuya açık
etkinliklerinde görev alamadıkları gibi korolarda da şarkı söyleyemezlerdi.
Yine şair, müzik öğretmeni ve besteci Francesca Caccini(1587-1641) ve Venedikli Barbara Strozzi(1619-1677) İtalya`nın
önemli kadın bestecileri arasında yer alırken, diğerlerinden bir farkı ise
topluluk önünde sahne alabilmiş ‘şanslı’ müzisyenlerdendir. Aynı dönemin öne
çıkan bestecilerinden Fransız Elisabeth
Jacquet de la Guerra(1665-1729) `in yanı sıra Gustave Mahler`in eşi besteci
Alma Marie Mahler-Werfel ise bizzat G. Mahler tarafından müzik kariyeri
engellendiği söylenir. Müzik kaynaklarında adlarına rastlayabildiğimiz kimi isimlerden
söz edecek olursak; Fransız besteci ve piyanist Louise Farranc (1804-1875), bir önceki yazıda (Bir Direnim Hikayesi Clara Schumann)
detaylıca adından söz edilen Clara
Schumann(1819-1869), İtalya`da ilk opera eseri kabul edilen besteci Carlotta Ferrari(1837-1907), İspanyol
şarkıcı ve besteci Pauline Viardot(1821-1910), Amerikalı besteci ve
piyanist Amy Marcy Beach(1867-1944)`dan
bahsedebiliriz.
Konu bağlamında dinlediğim konser Hannover Belediye Müzik Okulu`nun öğrencileri tarafından kadın
bestecilerin piyano eserleri seslendirilirken, hayat hikayelerinden de söz
edildi. Konser repertuvarı Clara Schumann`ın
eserlerinden başlayıp günümüz bestecilerinden bazıları olan Monika Hildebrand, Barbara Heller, Evelyn
Glennie ve Anne-Marie Bouan-Hardy`in
eserleri icra edildi.
Bir diğer etkinlik ise Hannover Belediye Sineması`da yönetmenliğini piyanist Kyra Steckeweh ve Tim van Beveren`in üstlendiği Kadın
Besteciler(Komponistinnen/2018) adlı film idi. Film, piyanist Kyra
Steckeweh`in büyük konserlerde neden erkek bestecilere bu denli yer
verildiği sorusuyla birlikte, bestecilerin hayat hikayelerinin izini sürüyor. Filmde ilgi çekici bilgilerin yanı
sıra dört bestecinin hayatlarından kesitler sunulmasının yanında anlatımlar
içersinde bestecilerin eserlerinden de
kısa örnekler sunuluyor. Bir dipnot bilgisi ise; Almanya`nın Frankfurt şehrinde
kırk yıl önce kurulan Kadın ve Müzik
Arşivi ve Hamburg`da çalışmalarını sürdüren Kadın ve Toplumsal Cinsiyet adlı kurumlar filme önemli kaynaklık
ediyor. Filmde hayatları anlatılan besteciler sırasıyla Mel Bonis(1858-1937), Lili Boulanger(1893-1918), Fanny Hensel(1805-1847)
ve Emilie Mayer(1812-1883)`dir.
1843 yılında kurulan Leibzig
Konservatuvarı`nda müzik öğrenimini sürdüren erkek öğrenciler için
kompozisyon ve müzik teorisi dersleri almaları zorunlu iken, kadın öğrenciler
için böyle bir zorunluluk yoktu. Felix M.
Bartholdy koşulsuz eğitimini aldığı dönemde müzisyen kız kardeşi Fanny ise kompozisyon dersleri
alamamıştır. Mabel Daniels 1902`de Münih Konservatuvarı`nda teori
derslerine katılan ilk kadın olmuştur. On dokuzuncu yüzyılda toplumsal
değişimlere paralel olarak feminist akımların da etkisiyle kadınlar yaşamın
nesnesi olmayıp, öznesi olma yolunda
hayatları pahasına direnç göstermişlerdir.
Kadınlar doğası gereği üreme potansiyelinin dışında
erkeklere yardım etmek ve desteklemekle o kadar meşgul oldular ki, kendi değer
ve yeteneklerinin farkında bile değillerdi. On dokuzuncu yüzyıla damgasını
vuran ‘sanatta kadın yetersizliği’ miti, özellikle kadınların genel ve özel
eğitime erişebilmeleri ve de sosyal yaşama dahil olabilmeleri hiç kolay olmadı.
Sanat üretimi de dahil tüm üretimlerin zihinsel ya da biyolojik sebep olmaktan
öte, aksine toplumsal cinsiyet ve koşullardan kaynaklı engeller olduğu bilinen bir gerçektir.
Sanat üretiminde erkeğin ilham kaynağı nesnesi olarak görülen
kadın; vardık, varız ve var olacağız,
sözüyle hayatı yeniden dizayn ediyor. En
muhteşem haliyle müzik, bir erkek
sanatıdır, diyen Eugene Murray Gates`in sözüne atıfta
bulunarak yazıyı sonlandıralım. En muhteşem haliyle müzik ya da sanatsal yaratıcılık;
kadın ve erkeği ile, insana özgüdür!
Özden Çiçek
05.01.2020