PENCERE ÖNÜ ÇİÇEKLERİ*
Neredeyse tüm dünya ülkelerine yayılan Koronavirüs(Covid-19) salgını nedeniyle son
bir kaç aydır, hemen hemen her şeyi yeniden gözden geçirme, düşünme ve alternatifler
de üretme yönünde yaşamaya başladık. İlk önce günlük yaşamımızda gösterdiğimiz
alışkanlık ve davranışları gözden geçirmeye koyulduk. En çok da ellerimizle
mücadele yürüttük, nereye koyacağımızı bir türlü bilemediğimiz ellerimizden, kendimizi
sakınır olduk!..
Diğer yandan; varlığı, olguyu ve düşünme süreçlerini inceleme ve
düşünmenin yöntemi olan çelişki, bütünsellik, tarihsellik, ilişkisellik,
değişim, nedensellik ve hareket gibi bir çok kategoriyi barındıran diyalektik düşünce
yaklaşımıyla Friedrich Engels` in ünlü değinisi aklımıza geliverdi. F. Engels “Doğanın Diyalektiği”nde;
“Doğa en küçüğünden en büyüğüne dek,
küçük bir kum tanesinden güneşe, canlı en ufak hücreden insana dek, sürekli bir
varoluş ve yokoluş, sürekli bir akış, sonsuz hareket ve değişim içindedir.’
yaklaşımı ile, özellikle de her şeyin birbiri ile olan ilişkisini kavramak
açısından çok önemlidir. Salgın(pandemi) sebebiyle de olsa herkesin herkese
daha çok ihtiyacı olduğuna kanaat
getirdik. Bu düşünceler bizleri meşgul ederken sağlığımızla ilgili duyduğumuz
kaygı nedeniyle, hiç bu kadar kendimizi, çevremizi ve hatta dünyamızı korumak güdüsünde
bulunmamıştık. Herkesin birbirine ‘kendine iyi bak ve sağlıklı kal!’ sözü en iyi ve önemli temenni halini aldı.
Yaşamda herhangi bir olayı
ve olguyu görünür kılma çabası yürüten sanat; yine toplumsal
gerçeklikle kurduğu ilişki bağlamında, bugünden yarına neler söyleyecek,
şu an bilemiyoruz. Elbette bu olan
bitenlerin karşısında sanatın söyleyecekleri olacak, ancak biraz zaman
gerekli ve öncelikle sağlıklı kalabilmek
şimdilik tek hakikatimiz.
Bugüne değin sanatın
farklı alanlarında daha önce yaşanmış salgın hastalıklar süreçlerini anlatan
eserler nelerdi sorusuna kendimce cevaplar bulmaya çalıştım. Edebiyat, müzik,
resim ve film gibi alanlarda, kimler bizlere neleri söyledi ve hangi mesajları
vermek istedi?
İlkin içeriği farklı olsa
da Bülent Ortaçgil` in Pencere Önü Çiçeği şarkısı dilime
dolandı, hani sokağa çıkma yasağı ya da zorunlu izolasyon günlerimizde hiç
olmadığı kadar hayatı evlerimizin pencere ve balkonlarından izleyerek takip
etmek olarak göründü bana.
‘Pencere önü çiçeğine
Arkadaştan ayrı
Porselen saksıda
Bir süs çiçeği…’
Lev Nikolayeviç Tolstoy` un ‘Sanat Nedir?’(Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları/2007) adlı kitabında sanatla ilgili önemli
belirlemelerde bulunmanın yanında, yaşadığı döneme ilişkin eleştirilerden biri
de sağlık sistemi ve bilimin ne yönde
ilerlediği konusunda endişelerini şöyle dile getiriyor. ‘….Sıradan meraklarımızı gidermek ve bunları pratiğe uygulamak için
harcadığımız gücün onda birini insan hayatının temelini oluşturan gerçek bilim
uğruna harcamış olsaydık, bugün hasta olan ve ancak çok küçük bir bölümü
hastanede şifa bulabilen insanların çoğunda bu hastalıklar olmazdı….’ (S.224)
Bilindiği gibi edebiyat alanında romanlara salgın hastalıklar
konu edilmiş. En öne çıkanlardan bazıları: Edgar
Allan Poe` nin 1842`de yazdığı Kızıl Ölümün Maskesi, 1912 yıllarını
tasvir eden Venedik` te Ölüm adlı
eseriyle Thomas Mann, ünlü Veba romanı ile Albert Camus ve Kolera
Günlerinde Aşk romanı ile Gabriel García Márquez karşımıza
çıkıyor. Türkiye edebiyatında ise Reşat
Nuri Güntekin, Salgın ve Madalyonun
Ters Tarafı adlı pek bilinmeyen
romanında da Cumhuriyet` in ilk yıllarında Anadolu`nun bir köyünde, bir salgın
hastalıkla yürütülen mücadeleyle birlikte
bürokratlar arasındaki çekişmeler anlatılır.
Ressamların dünyasında da
salgın hastalılar yer almış. En bilinenler arasında sırasıyla, 1463 yılında Ölüm
Dansı(Totentanz) adlı toblosu ile
bilinen Bernt Notke, Ölüm Dansıyla Ölümün
Zaferi(The Triumph
of Death with The Dance of Death) adlı eser İtalyan
ressam Giacomo Borlone de Burchis
tarafından 15. yüzyılda yapılmış ve Kara
Ölüm olarak adlandırılan veba hastalığını tasvir eder. Yine eserde
yaşayanlar ve ölüler arasındaki karşılaşma anlatılır.

Self-Portrait After Spanish Influenza adlı tablo ile Edward Munch, İspanyol gribine yakalandığı dönemde birçok resim ve eskiz yaptı. 1919’da yaptığı bu otoportrede ressamın yüzü solgun ve bir sabahlıkla koltuğuna oturmuş bir şekilde kendini tasvir ediyor.
Diğer yandan adı sayılan kimi romanların sinemaya
uyarlanmasının dışında başka örneklere de rastlıyoruz. Veba hastalığının yer aldığı Yedinci
Mühür(1957) adlı film Ingmar Bergmann
imzası taşıyor, virüs taşıyan bir mahkumun da içlerinde olduğu tren yolculuğunu
anlatan Cassandra Geçidi (1977) ise yönetmen George P. Cosmates` e ait. Bulaşıcı hastalıkları inceleyen Sam Daniels (Dustin Hoffman)`in serüveninin
anlatıldığı Tehdit(1995)
filmini Wolfgang Petersen yönetmiş. Yine, ‘Hiç
Bir Şey Korku Kadar Hızlı Yayılmaz’ afişi ile son dönemlerin en çok
konuşulan Steven Soderbergh` in Salgın filmi(2011) sayılabilinir.
Sanatın temel uğraşısında olduğu gibi, doğası gereği tıbbın da temel uğraşısı/konusu insandır. Ancak müzikle tıp bilimi arasındaki ilişkinin, yüzyıllar öncesine dayandığını biliyoruz. Bu nedenle kimi hastalıkların tedavisi için müzikten yararlanıldığını, bu anlamıyla müzikle tıp bilimi arasındaki ilişkinin daha da geliştiğini de söylemek gerekiyor. Psikolojik hastalıkların tedavisinde olduğu gibi çeşitli ses hastalıkları, ses eğitimi(şan) dersleri ile tedavi edildiği bilinen bir yöntemdir. Müzik tarihi kaynaklarında salgın hastalıklar ve müzik ilişkisi bağlamında özel bir değini olmasa da, bestecilerin bir kısmının hastalıklarla geçen zor hayatlarını kimi eserlerinden de biliyoruz. Direkt salgın hastalıkları tema olarak seçmeseler de ölüm konusunda yazılmış eserler mevcuttur. Bernt Notke`nin Ölüm Dansı(Totentanz) adlı tablosundan esinlenerek Hugo Distler(1908-1942)`in aynı adla oluşturduğu müzik eserinin yanı sıra, ölüm fikri üzerinden Ölüm Dansı/Ürpertici Dans(Dance Macabre) adıyla Franz Liszt(1811-1886) ve Camille Saint-Saens(1835-1921) adları geçen bestecilerdir. Diğer yandan sözlü halk müziği eserlerinde insan sağlığını içeren ya da salgın hastalıkları anlatan eserlere rastlamak da mümkün. Türkiye`de ise geleneksel halk müziğinde konularına göre dağılımda, ölüm teması önde geldiği belirtilir. Ölüm teması içinde hikayelerinden de anladığımız kadarıyla, özellikle ince hastalık olarak tanımlanan verem hastalığından sıkça söz edilir. Buna bir kaç örnek ise Hastane Önünde İncir Ağacı(YozgatYöresi),
Kısacası yaşadığımız yüzyıl itibariyle hızına yetişemediğimiz
ilerlemenin yanında, sağlık sorunları, güven altında yaşayabileceğimiz(yemek,
soluduğumuz hava, doğa vs.) bir dünya düşüncesi/özlemi bizleri bu süreçte daha
fazla meşgul etmeye başladı. Öne çıkan en yaygın görüşlerden biri de ekolojik
dengenin bozulması, pek çok sorunun kaynağı olarak gösteriliyor. Yine bu
süreçte yapılan en önemli muhasebelerden biri de, bunca hızlı ilerleyişin ya da
insanı merkeze almayan sosyo-ekonomik sistemler içersinde yaşamak zorunda mıyız?
Başka bir dünya mümkün, düşünce/sözünün peşine düşme vakti çoktan gelmedi mi?
Lev Nikolayeviç Tolstoy` un belirlemesiyle sanatın, zoru ve şiddeti hayatımızdan uzaklaştırması yönünde
temennisine ek olarak; sağlıklı, keyifle
ve güvenle yaşayacağımız umutlu günlerin
hepimize doğması dileğiyle, son sözü Can Yücel` e bırakalım.
ANAYASASI INSANIN
Kan yasası bu insanın:
Üzümden şarap yapacaksın
Çakmak taşından ateş
Ve öpücüklerden insan!
Üzümden şarap yapacaksın
Çakmak taşından ateş
Ve öpücüklerden insan!
Can yasası bu insanın:
Savaşlara yoksulluklara
Ve binbir belaya karşın
İlle de yaşayacaksın!
Savaşlara yoksulluklara
Ve binbir belaya karşın
İlle de yaşayacaksın!
Us yasası bu insanın:
Suyu şavka döndürüp
Düşü gerçeğe çevirip
Düşmanı dost kılacaksın!
Suyu şavka döndürüp
Düşü gerçeğe çevirip
Düşmanı dost kılacaksın!
Anayasası bu insanın
Emekleyen çocuktan
Uzayda koşana dek
Yürürlükte her zaman
Emekleyen çocuktan
Uzayda koşana dek
Yürürlükte her zaman
*Yazının başlığı Bülent Ortaçgil` in
‘Pencere Önü Çiçeği’ adlı şarkısından
esinlenilmiştir.
Özden Çiçek
02.05.2020 / Hannover