ZAMAN DÖNGÜSÜNDE VEFA

                                      Yenibosna Zafer İlkokulu  4. sınıf  

 

                                                            Maviye çıkardı çocukluğumuz.

                                                           Ne yana dönsek umut, kime tutunsak vefa…

                                                                                                                  Atilla İlhan

 

İnsan zihni bir kayıt cihazı hassasiyetiyle  sakladığı önemli detayları yeri geldikçe hatırlar,  başka bir biçim ve içerikle yeniden kaydeder. Her gün yaşam deneyimlerimize başka deneyimleri  eklemeden günü sonlandırmayız.  Hatıraları çağırdığımız belleğimiz bazen bizi zorlasa da, bir an gelir hatırladığımız o an ya da anının peşine düşeriz. Bu nedenle yeniliklere yer açmak bazen de bazı şeyleri unutmakla mümkündür. Bu da hafızamızda neleri saklamamız ve de nelerden vazgeçmemiz gerektiğine bağlıdır. Tam da burada vefalı olmakla unutmak arasındaki  ince çizgi  nedeniyle yeniden düşünmeye başlarız.

Kum tanesinden güneşe uzanan  doğal ve zorunlu ilişki, doğanın diyalektiği yaklaşımı ile anlaşılır kılınır.  Varlık, olgu ve düşünme süreçlerini inceleme ve düşünmenin yöntemi olan çelişki, bütünsellik, tarihsellik, ilişkisellik, değişim, nedensellik ve hareket gibi bir çok kategoriyi barındıran diyalektik düşünce yöntemiyle  Friedrich  Engels ` i bir kez daha hatırlamakta fayda var.  Doğanın Diyalektiği” eserinden bir alıntıyla tekrar hatırlayacak olursak; “Doğa en küçüğünden en büyüğüne dek, küçük bir kum tanesinden güneşe, canlı en ufak hücreden insana dek, sürekli bir varoluş ve yokoluş, sürekli bir akış, sonsuz hareket ve değişim içindedir.’  Her şeyin birbiri ile olan ilişkisini kavramak açısından bu belirleme çok önemlidir ve aynı zamanda zıtlıklar(çelişkiler) yasası ile daha doğru düşünebilmenin anahtarı ile yaşamı algılarız.  Giriş bölümünde değini olarak duran unutmak ve vefalı olmak  denklemi zıtlık olarak kendisini gösterse de, her unutma ille de vefasızlık anlamına gelir mi? Oysa unuttuğumuzu sandığımız bir kişi,  hiç beklenmedik bir an ` da zihnimizde belirir. İlk yaşam deneyimlerimizden örneğin; ilkokul arkadaşımız ya da bir öğretmenimiz, çocukluğumuzu geçirdiğimiz bir ev ya da semtimizi unutursak hatıralarımızdan koptuğumuza işaret midir? Ya da tam tersine an gelir hatıraları en kuvvetli yerinden hatırlayarak ve belki de yeniden yaşamak ve yeniden anlam katmak üzere geri çağırdığımız en güzel mükafatlarımız olmasınlar sakın?!

Sevgiyi sürdürme, dostluk ve  bağlılık gibi kavramlarla açıklanan vefa kelimesi sözünü tutmak olarak da bilinir.  Öğrenme ve eğitim sürecimiz boyunca bize katkı ve emeği olan kişiler en unutamadıklarımızdır, bir bakıma toplumsal emek sürecinde insan olmanın/insanlaşma evremizin önemli duraklarıdırlar. İlkokul öğretmenim Sabiha Egüz bir gün  resim dersi için bir sürprizi olduğundan söz etmişti, aynı zamanda eşi ve resim öğretmeni/ressam Zühtü Egüz ile keyifli bir resim dersi yaptığımızı hatırlıyorum.

 

Üstelik otuz beş yıl öncesinde  bir devlet okulunda resim dersinde renklerin dansı olarak tarif edilen Ebru Çalışması/Sanatı( özel olarak hazırlanmış su üzerine, fırça darbeleri ve yardımcı aletlerle yapılan desenlerin, kağıt üzerine aktarılma işlemidir.)  yapmak önemli bir ayrıcalıktı. Dersin sonununa doğru mini bir konser verdiğimi ama neler söylediğimi hatırlayamıyorum.  Zühtü Egüz ` ün mini konser an ` ını resimlediği günden bugüne tam otuz altı yıl geçmiş. Yine hatırladığım kadarıyla bir dönemin müzik müfredat kitaplarını hazırlayan önemli  müzik eğitimcisi Saip Egüz ` le de akraba oldukları söylenmişti. Yıllar sonra ressam Zühtü Egüz ` ün resimlerini çeşitli platformlarda görünce hayatımın kısa bir an ` ına dahil olmasından dolayı müteşekkir olduğum gibi,  değerli katkılarını da unutmayacağım.

Sanat dallarının birbiri arasındaki bağ önemli ve kaçınılmazdır. Sanat ilgilisi kişiler için de sanatın bir çok alanında ilgili olmak  hayatımızda yer kaplamış eğitimci ve diğer kişilere de bağlı bir süreçtir.  Sanatla olan bağımızda kişisel ilgi, yatkınlık ve çabanın yanı sıra, kültürel sermayemizin oluşumunda eğitimin yeri çok daha  önemlidir.

Yazıya konu olması nedeniyle Zühtü Egüz ismini okuyunca üzerine bir kez daha düşünmeyi gerekli kılan  duygunun vefa olduğunu belirtmem gerekiyor. İnsan olma gururumuzdan herhangi bir şey kaybetmediğimiz ve bir kadar da önemli bir duygu olan vefa, insanı insan yapan  borçlarımızdan biridir de  aynı zamanda.  Toplumsal emek süreci içerisinde herkesin herkese vefa borcu zaten vardır, bunu düşünerek ve bilerek yaşamak insanlaşma mücadelesinde bizleri  hiç şüphesiz  başka bir boyuta taşıyacaktır.

Özden Çiçek

05.09.2020 / Hannover