GERÇEĞİN GÜZELLE İMTİHAN ALANI SANAT

 

                                    "Sanatçı, nesneleri nasıl görmek istediği gibi değil,

                                     onları gerçeklikte nasılsa öyle gördüğü için sanatçıdır."

                                                                                                                  Tolstoy

İnsan türünün ilerleyebilmesi pek çok etmenin yanında öncelikle bilim ve ardından sanat yardımıyla mümkün olabilmiştir. İlk başta sesten sözcüklere dönüşen düşünce kapasitesi sayesinde, yaşamı tarif etmiş ve imgeler yoluyla da sanat eylemini gerçekleştirebilmiştir. Yine sanat sayesinde geçmiş, şimdi ve gelecek zaman döngüsünde sürekli kendisini yeniden ve yeniden üretmiştir.   

En yaygın tarifle sanat;  yaşamda herhangi bir olayı ve olguyu görünür kılma çabasıdır, bunu gerçekleştirebilmek için de bilgi, teknik, duygu ve düşünceye  başvuran bütünlüklü, alabildiğine derinlikli bir alandır. Ancak geldiğimiz sonuç açısından ya da toplumsal üretim ilişkileri bağlamında, her şeyde olduğu gibi sanat üretimi de kültür endüstrisi içinde metaya dönüştüğü bilinen bir gerçekliktir. 

19. yüzyılda yaşayan Tolstoy, yaşadığı çağın insan sorununa oldukça mesai harcamış ve sanata yüklenen anlamı da özellikle tartışmış ve bu nedenle de sürekli sorular sormuştur. Yazar, on beş yıl süren titiz bir çabanın sonucunda yirmi bölümden oluşturduğu Sanat Nedir?* adlı eser ile görüşlerini okuyucu ile paylaşmıştır, kitapta ayrıca Guy de Mauppusant, Sergey T. Semyonov, Von Polenz, Nikolay Gogol, Anton Çehov ve William Shakespeare gibi edebiyat eserleri veren sanat insanlarıyla ilgili  çeşitli ve bir o kadar da ilginç görüşler dile getirmiştir. Tolstoy ` un edebi eserleri pek çok edebiyatçının haklı beğeni ve ilgisini üzerinde toplamasının yanı sıra çeşitli araştırma ve tezlere de konu olması nedeniyle oldukça değerlidir.  Önemli konularda görüşler bildiren Tolstoy ` un öne çıkan görüşlerini yazının sınırlarını da aşmadan aktarmak gerekmektedir.

Lev Nikolayeviç Tolstoy Eylül 1828 yılında Rusya ` da dünyaya gelir, çocukluktan beri gerçekliği anlamak ve kavramak konusunda oldukça çaba göstermiştir. Halkın yaşadığı pek çok sıkıntılar romanlarına konu olmakla beraber, yaşadığı toplumla dayanışma çabasına da girmiştir. Savaş ve Barış, Anna Karenina, Diriliş,.. gibi başyapılarından da tanıdığımız yazar,  roman ve hikayelerinin dışında; masal, günlük, eğitim, din ve ahlak, sanat ve edebiyat, deneme ve oyunlardan oluşan yüzü aşkın yazılı eser bırakmış ve bu nedenle oldukça üretken bir sanat insanıyla karşı karşıya olduğumuzu söylememiz gerekiyor. Olabildiğince mütevazi bir hayat sürdürmeye çalışan Tolstoy, imtiyazlı yaşamı kabul etmeden 20 Kasım 1910 yılında aramızdan ayrılmıştır.

Sanatın ne olup olmadığı meselesi geçmişte olduğu gibi günümüzde de güncelliğini koruyan bir tartışma alanı/konusudur. Tolstoy ` un sanata dair görüşlerini sıraladığı kitabın ilk bölümde;  gördüğü kimi sanat eserleri karşısında hayrete düşer ve sanat bu mu dercesine, sorular sormaya başlar.  Onca özveri ve çabanın karşılığında bilincimizde bulanık bir hal alan ve uçuk bir kavrama dönüşen sanat kavramı üzerinden, sanat ne olmamalı ya da neye sanat denemeyeceği üzerinden sanat görüşünü oluşturmaya çalışır. Yazar ilkin sanat görüşünde ortalama bir insan için güzeli ortaya çıkaran bir etkinlik olabileceğini düşünür. Sonra sanat tanımı için  güzel kavramına başvurmakla birlikte,  iyi ve güzel arasındaki farkı ve sanata ait kısmını estetiğin kurucusu olarak bilinen Alexander G. Baummarten(1714-1762)  görüşleriyle ve daha sonra bu alanda yer almış başka kuramcıların görüşleriyle de anlamlandırmaya çalışır.  Tüm sanat kuramcısı ve estetikçilerden harmanladığı şey ise; sanatı güzellik ve haz gibi kavramlarla tarif etmek o ` nu belirsizliğe ittiğinden, yazar için bu gibi tanımlamalar yeterli değildir. İlerleyen sayfalarda sanat eserlerinde duygu aktarımından fazlasıyla bahseder,  "yaşadığı bir duyguyu karşısındakilere geçirmek isteyen birinin bu duyguyu kendinde yeniden üretmesi ve belirli dış işaretlerle onu ifade etmesiyle" sanatın başlayacağını ileri sürer. Tolstoy ` a göre sanat üreten kişi yani sanatçı, duygusunu izleyici ya da dinleyiciye geçirebildiği ölçüde sanat eseri vermiş olur. Hatta, insana özgü bir etkinlik alanı olan sanat; var olduğumuz günden ölüme kadar her gün yeniden kendisini üretir ve kaplar her yanımızı.  Bu nedenle günlük hayatta dinlediğimiz ninniler, öyküler, giysiler, evimizin süsü gibi şeylerin, sanatın etkinlik alanına giren başlıklar olduğunu söyler. Bu anlamıyla en önemli belirleme de "hayat için zorunlu olan, tek bir insanın ve bütün insanlığın esenliğe yürüyüşü için zorunlu olan, insanları aynı duygular çerçevesinde birleştiren ilişkiler ortamı", yaklaşımıdır.    

Bilindiği üzere Tolstoy  sürekli ‘din bilinci’ tutmununda da bahseder, bu nedenle kimilerince sanat yaklaşımında ahlakçı bir tutum gözettiği söylenir. Özellikle kimi Fransız ressam, şair ve yazarları cinsel bayağılıklara boğulmuş eroto-mania(Herkes bana aşık sendromu, yanılsama hastalığıdır.) hastalığına sahip  kişiler olarak değerlendirir.

Dikkate değer bir başka görüşü de; duymakta alışık olduğumuz ’güzel eser ama anlaşılması çok zor’  belirlemesine tepki duyar ve bu konuda oldukça anlaşılır bir yaklaşım getirir. "Bir sanat yapıtının güzel ama anlaşılmaz olduğunu söylemenin, bir yemeğin çok iyi, çok lezzetli ve besleyici olduğunu, ama onu insanların yiyemeyeceğini söylemekten bir farkı yoktur."  Sanat yapıtının dilini anlamakta zorlanılıyorsa o eserin esasta kötü bir sanat eseri ya da hiç sanat olamamasına bağlar. Üstelik ısmarlama sanat eserlerine de kuşkulu bakar, sanatçının içinden geldiği için ürettiği eserlere daha bir anlam yükler. Oysa kapitalist üretim ilişkisinin getirdiği sonuç açısından ısmarlama sanat, kültür endrüstrisinin olmazsa olmazlarından sadece birisidir.  Bu anlamıyla Tolstoy ` un sanat anlayışında  toplumsal üretim ilişki gerçeği meselesi berraklık kazanmamıştır.

Tolstoy ` un üzerinde durduğu en önemli konu da sahte sanat yapıtlarıdır ve bunun oluşmasını bir kaç nedene bağlar. Sahte sanatın oluşmasının en önemli sebebinin öncelikle sanatçılara yüksek telif ücretlerin ödenmesiyle birlikte  sanattan geçinmenin yaygınlaşması, sanat eleştirisi ve sanat okullarının mevcut yapısıdır. Profesyonelleşen sanatçı sanatıyla yaşadığı için, sürekli ve bazen içten olmayan eserler de vermek zorunda kalır. Sanat eleştirisi yapanlar için de,  yetenekleri körelmiş kişilerce övülen sahte sanat eleştirileri katkı sunmak şöyle dursun, bunun sanat izleyicisi açısından yanıltıcı ve ikiyüzlüce bir tutum olduğunu belirtir. Müzik alanında Beethoven ` in çok önemli bir müzik kişisi belirlemesinin yanında, ısmarlamacı ve aceleyle yazdığı bazı iyi olmayan eserlerini de eleştirir. Daha da ilginç olan ise;  Beethoven ` in ısmarlama  ve yalapşap yazılmış eserlerin taklitçilerinin yanında başka taklit edenlerin eklenmesinin sakıncalı olduğuna işaret eder. Benzer biçimde Richard Wagner ` i kralın olanakları sayesinde ’taklit sanatın timsalcisi’ saptamasında bulunur ve kıyasıya eleştirir. W. Shakespeare ` in eserlerinde ise; estetik haz şöyle dursun can sıkıcı, berbat olarak değerlendirir. Ayrıca sahte sanat belirlemesinin bir yerinde ‘günahkar kadın’ benzetmesi ile de eril bir bakış açısına sahip olduğunu satır arasında olsa bizlere duyurur.

Gerçek sanat ürünlerinin ancak ve ancak;  özgünlük, açıklık ve samimiyetle sanat alıcısına ulaşabileceğini salık verirken, yine gerçek sanatın; alçakgönüllü, gösterişsiz ve yalınlıkla mümkün olacağı görüşündedir. Bilim alanında önemli bir belirlemesi ise; "Bilim, sıradan meraklarımızı gidermek ve bunları uygulamak için harcadığımız gücün onda birini insan hayatının temelini oluşturan gerçek bilim uğruna harcamış olsaydık, bugünkü çoğu hastalık zaten olmazdı." yaklaşımıyla içinden geçtiğimiz pandemi sürecine denk düşen düşünceleri mevcuttur.

Sanat okullarıyla ilgili oldukça çarpıcı eleştirilerde bulunan Tolstoy, hiçbir sanat okulunun insanda duygu uyandırmayıp aksine; taklit sanatın yayılmasına katkı sunan kurumlar olarak değerlendirir. Kendi cümlelerinden alıntılarla meseleyi şöyle tarif edelim: "Sanat bütün halkı değil de yalnızca varlıklı sınıfların malı olur olmaz bir mesleğe dönüştü, mesleğe dönüşür dönüşmez de bu mesleği öğreten yöntemler ve bu yöntemler yoluyla sanat öğretimiyle uğraşan, bu mesleği seçmiş insanlar ve sanat okulları kuruldu."

Gelecekte sanat nasıl olacak ya da olmalı yönünde görüşlerini açıklayan yazar; "Geleceğin sanatçısı kendi geçimini kendi sağlayacak, sıradan insanların yaşadıkları gibi yaşayacaktır. Tacit, tüccar takımından temizlenmedikçe sanat tapınağı, tapınak olmayacak." der. Bu anlamıyla içerik ve biçim yönünden yoksullaşmamış bir sanat dünyası kurgulamaktadır. 

Yaşadığı çağın tanığı olan sanatçı; yenilik ve  özgünlüğün temsilcisi olmasıyla birlikte  gerçekliği yansıtmakla kalmayıp, yeni gerçekliklere de biçim veren tutumu nedeniyle aynı zamanda bir bilinç taşıyıcısıdır. Yaşadığımız yüzyıl da dahil, kültür ensdrüstrisi içerisinde özellikle kimi sanat üreticileri sistem tarafından bilerek yüceltilir. Oysa sanatın görevi insanı yüceltmek yerine insanı araştıran ve yine insana dönen bir edimdir. Bu edimi  sanatçı; öz, biçim, estetik ve dünya görüşüyle oluştururken sanat; toplumsal emek süreci içerisinde diğer yapılan tüm işlerin önemi ve değeri kadardır, daha fazlası değildir!..

Yüz on yıl önce aramızdan ayrılan, tartışılmaya elverişli görüşlerine rağmen,  edebi eserleri ve düşünceleriyle bize/bilincimize katkı sunan Tolstoy ` u tekrar hatırlamak gerektiğinden, yine sanat, zoru ve şiddeti hayatımızdan uzaklaştırmalıdır temennisiyle yazıyı bitirelim.

Son söz olarak; sanat yaklaşımızda ölçüsüz övgülerle dolu eserlerden bilincimizi/kendimizi korumamız gerekir. Bir yanda sadece ses sarhoşluğuna bürünmüş bir müzik eseri, diğer yanda ise; estetik haz uyandıran, yaşamı insana yeniden ve içtenlikle anlatan bir müzik eseri mi dinlemek istersiniz, tercih sizin!..

 

Özden Çiçek

06.11.2020 / Hannover

 

*Lev Nikolayeviç Tolstoy, Sanat Nedir?, Rusça Çeviri: Mazlum Beyhan, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2012